21 Haziran 2016 Salı

GEYİKLİ GECEDE KENDİNE YOLCULUK



İkinci Yeni’nin kurucularından Turgut Uyar’ın dikkat çekici bir şiiridir Geyikli Gece.  İlk okuyuşta büyülü atmosferi okuyanı kendine çeker ama çok katmanlı anlamına ermek için bu şiirle biraz hemhal olmak gerekecektir.
Şiir, “Hâlbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta/Her şey naylondandı o kadar “ diyerek sarsıcı bir şekilde karşılar okuyucuyu. Bu iki dize ile dünya ve insanın yaşamı özetlenmektedir. Tıpkı Necip Fazıl’ın “Bütün bir kâinat muşamba dekor/ Bütün bir insanlık yalana teslim” dizelerinde olduğu gibidir dünya tanımı. Bildiğimiz, gördüğümüz, yaşadığımız dünya naylondandır. Gerçek değildir. Bu nedenledir ki yaşadıklarımız da bizi tatmin etmekten uzaktır. Yapay zevkler ve acılarla örülü insan yaşamı ise korkutucudur. Geyikli geceyi bulana kadar çocuklar gibi korkmamız bundandır.
“Geyikli geceyi hep bilmelisiniz/Yeşil ve yabani uzak ormanlarda/Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan/Hepimizi vakitten kurtaracak” diyerek şair geyikli geceden haberdar ediyor okuyucuyu. Bildiğimiz, yaşadığımız naylondan dünyanın bittiği yerde, yabani ve uzak ormanlarda başlayan bir boyut. Öyle bir dünya ki hepimizi vakitten kurtarıyor. Zamanın üstüne çıkan insan çocuklar gibi korkmayacaktır artık.
“Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı/Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk/Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza/Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları/Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk/Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz/Bilir bilmez geyikli gece yüzünden” diyerek mevcut yaşamları tarif ediyor şair. Umut ve hoşnutluk içerisinde yaşamaya çalışan insandan bahsediyor. Bu umut dolu insan, henüz bilmediği bir geyikli gecenin özlemiyle şarap içmekte yani dünyayı algısını değiştirmeye çalışmaktadır. Sarhoşluk zaten naylondan dünyaya geçici de olsa kendini kapatmak değil midir?
“Geyikli gecenin arkası ağaç/Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü/Çatal boynuzlarında soğuk ayışığı” Önceki bölümlerde haberini verdiği geyikli geceyi artık tarif etmektedir Uyar.
“İster istemez aşkları hatırlatır” geyikli gece. Aşk da bu dünyaya ait olmayacak kadar güzel ve eksiksiz olduğuna göre elbet boyutları aşan geyikli gecenin ilk hatırlattığı olacaktır.
Güzelliklerinden bahsettikten sonra “Biliyorum gemiler götüremez/Neonlar ve teoriler ışıtamaz yanını yöresini” diyerek ulaşılması bildiğimiz yollarla mümkün olmayan geyikli gecenin, bildiğimiz tabiat yasalarına da uymayacağını söyleyerek kolay bir yolculuk olmayacağının ipuçlarını vermektedir.
Peki, bu geyikli gece arayışı nereden geliyordu? “Aldatıldığımız önemli değildi yoksa/Herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak” diye başlayan bölüm hem bu sorunun cevabını veriyor hem de geyikli gece özlemi duyanların özelliklerini. Naylondan dünyada yaşama mecburiyeti bir aldatılmadır ve insanın bundan önce bir gerçek hayat deneyimi vardır.  Bu gerçek dünyayı unutanlar için aldanış önemli değildir. Şair herkesin unuttuğu gerçek yaşamayı biz hatırlıyoruz diyerek geyikli gece özlemi duyanların azınlıkta olduğunun da haberini vermektedir.
“Ama ne varsa geyikli gecede idi” şeklinde başlayan bölümde bu azınlığı anlatmaktadır Turgut Uyar. Bir bilseniz avuçlarımız terlerdi heyecandan/Bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda/Kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında/Büyük otellerin önünde garipsiyorduk/Çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte/Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız/Örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk/Yahut bir adam bıçaklasak/Yahut sokaklara tükürsek/Ama en iyisi çeker giderdik/Gider geyikli gecede uyurduk” diyerek naylondan dünyaya duyulan yabancılaşmanın verdiği çaresizlik duygusunu anlatıyor. Bir yandan bu dramın yaptırabileceği şeyleri de elinin tersiyle itip çekip gider,  geyikli gecede uyurduk diyerek gerçeğine özlem duyan insanın sığınağı olan geyikli geceyi olanca derinliği ile hissettirirken diğer yandan da hayata tutunamayanların sergileyebilecekleri davranışlara da gönderme yaparak tutunamama sebebini her şeyin naylondan oluşuna bağlıyor.
“Geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede” diyerek yine geyikli gece tasvirine başlayan şair, “Ama siz zavallısınız ben de zavallıyım” dizesiyle başlayan bölümün ilk yarısında yine geyikli geceden uzak yaşamanın dramını anlatırken “Sevinsek de sonunu biliyoruz” şeklindeki bu yaşamın bence en trajik yanlarından birini söyleyip “Borçları kefilleri ve bonoları unutuyorum/İkramiyeler bensiz çekiliyor dünyada” diyerek kendi geyikli gecesine geçişini anlatmaya başlıyor.
“Halbuki geyikli gece ormanda/Keskin mavi ve hışırtılı/Geyikli geceye geçiyorum”. Artık şairimiz geyikli gecededir.
“Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.” Geyikli geceye yolculuk kendine yolculuk olmalıdır! Vadileri aşan uzun yolculuğun sonunda, Kaf Dağının ardında kendini bulacaktır insan, geyikli geceyi…

                                     
                                                                                                                 Neva Selçuk


Geyikli Gece

Hâlbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
Her şey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk

Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
Yeşil ve yabani uzak ormanlarda
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
Hepimizi vakitten kurtaracak
Bir yandan, toprağı sürdük
Bir yandan kaybolduk
Gladyatörlerden ve dişlilerden
Ve büyük şehirlerden
Gizleyerek yahut döğüşerek
Geyikli geceyi kurtardık

Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza
Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
Bilir bilmez geyikli gece yüzünden

Geyikli gecenin arkası ağaç
Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü
Çatal boynuzlarında soğuk ayışığı

İster istemez aşkları hatırlatır
Eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş
Şimdi de var biliyorum
Bir seviniyorum düşündükçe bilseniz
Dağlarda geyikli gecelerin en güzeli

Hiçbir şey umurumda değil diyorum
Aşktan ve umuttan başka
Bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı
Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor.

Biliyorum gemiler götüremez
Neonlar ve teoriler ışıtamaz yanını yöresini
Örneğin Manastırda oturur içerdik iki kişi
Ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek
Öpüşlerimiz gitgide ısınırdı
Koltukaltlarımız gitgide tatlı gelirdi
Geyikli gecenin karanlığında

Aldatıldığımız önemli değildi yoksa
Herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak
Gümüş semaverleri ve eski şeyleri
Salt yadsımak için sevmiyorduk
Kötüydük de ondan mı diyeceksiniz
Ne iyiydik ne kötüydük
Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
Başta ve sonda ayrı olduğumuzdandı

Ama ne varsa geyikli gecede idi
Bir bilseniz avuçlarımız terlerdi heyecandan
Bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda
Kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında
Büyük otellerin önünde garipsiyorduk
Çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte
Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
Örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
Yahut bir adam bıçaklasak
Yahut sokaklara tükürsek
Ama en iyisi çeker giderdik
Gider geyikli gecede uyurduk

Geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede
İmdat ateşleri gibi ürkek telaşlı
Sultan hançerIeri gibi ayışığında
Bir yanında üstüste üstüste kayalar
Öbür yanında ben

Ama siz zavallısınız ben de zavallıyım
Eskimiş şeylerle avunamıyoruz
Domino taşları ve soğuk ikindiler
Çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık
Gölgemiz tortop ayakucumuzda
Sevinsek de sonunu biliyoruz
Borçları kefilleri ve bonoları unutuyorum
İkramiyeler bensiz çekiliyor dünyada
Daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum
Oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum
İyice kurulamıyorum saçlarını
Bir bardak şarabı kendim için içiyorum

Halbuki geyikli gece ormanda
Keskin mavi ve hışırtılı
Geyikli geceye geçiyorum

Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.

                                     Turgut Uyar

1 yorum: